15 Temmuz hain kalkışmasının ardından tam 3 yıl geçti. 15 Temmuz gecesi, kanlı kalkışmayı planlayan ve uygulamaya koyanların hedefleri elbette ki, çağdaş, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaktı. Ama, başta sağ duyulu vatandaşlarımız olmak üzere, siyasi partileriyle, iş dünyasıyla ve ülkesini seven güvenlik güçlerinin el ele vermesiyle bu hayalleri boşa çıktı.
Aradan geçen süre içinde çete artıkları yapılan operasyonlarla tek tek ele geçirilmektedir. Ülkemizin tüm yönetim kadrolarına sızarak, hain hedeflerine ulaşmak isteyenlerin bir kısmı bu kaçınılamaz sonuç karşısında, çareyi ülkemizden kaçmakta bulmuşlardır.
Yargı sürecinde, suçluların ifadelerin yansıyan sözlerine bakıldığında Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlikenin eşiğinde döndüğünü çok daha iyi anlıyoruz.
Ülkemize bu kanlı kalkışmayı yapanlar, elbette ki, Türk Adaleti önünde hak ettikleri cezayı almışlar ve almaya devam ediyorlar. Dileğimiz ülkemizin bir daha böylesine menfur saldırılara uğramamasıdır.”
Tüm Şehitlerimizi Allah’tan rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyoruz.
***
Türkiye 4 yıllık seçimsiz sürecin içerisine girdi. Fakat seçim çalışmalarının uzaması ve bir genel seçim havasına bürünmesi, yaşanılan ekonomik baskıları biraz daha derinleştirdi ve atılacak adımları geciktirdi. Aynı zamanda, iç siyasette yaşanan çalkantılı süreç boyunca çevremizde olup bitenlere de istediğimiz kadar odaklanamadık. S-400, F-35, Akdeniz’de petrol arama çalışmaları, Suriye ve Suriyeliler, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum sınırını aşmış olması, ABD ve Rusya ile ilişkiler, Trump’ın yaptırımları… Listeyi uzatmak mümkün.
Önümüzde bu kadar dosya varken, yapmamız gereken şey, toplumun tüm paydaşlarıyla omuz omuza verip, bu sorunlara çözüm bulmaktır. İktidar-muhalefet, kamu-özel tek ses olmazsak önümüzdeki süreç çok daha zor geçecek gibi görünüyor.
***
Önümüzdeki dönemde tarım sektörü çok önemli bir sektör haline gelecek. Dünyanın toprakları azalıyor, ekim alanları daralıyor. Bunun en büyük nedenlerinden birisi de artık çiftçilerimizin eskisi kadar kazanamaması. Ancak bu hep böyle gideceği anlamını taşımıyor. Eğer önümüzdeki dönemde çiftçilerimiz ürün yetiştirmekten vazgeçmeye devam ederse açlıkla karşı karşıya gelebiliriz. Bu sadece Türkiye olarak değil dünyada da böyle. Bu nedenle tarım sektörünü çok ciddiye alıp, üretimi artıracak tedbirleri en kısa zamanda hayata geçirmeliyiz.
Türkiye, özellikle de Ankara öyle bir konumdaki, kuzeyimizde üretimi arttırmaya müsait genişlemeye müsait alanlar var. Güneyimizde de hiç üretimi olmayan ülkeler var. Bizim yapmamız gereken bu iki coğrafya arasında köprü vazifesi görmek. Bu köprünün bacakları da elbette ki lisanslı depolardır. Özellikle hububat ve bakliyatta lisanslı depolar üreticimize ve tüccarımıza büyük imkanlar sunuyor. Lisanslı depolar sayesinde tonlarca ürün elektronik ürün senedi halinde, Türkiye’deki tüm tüccarları, yine Türkiye’nin herhangi bir yerindeki çiftçiyle alış-veriş yapabilmesine olanak sağlıyor.
Lisanslı depoların bir diğer faydası da ülkemizin üretim konusunda bir veri tabanı oluşturmasına sağladığı katkıdır. Arz ne kadar olmuş, talep ne kadar olmuş, bunlar nerede kesişmiş sorularının yanıtı lisanslı depolardadır. Bu veriler, Üretici açısından, elindeki verilere göre önünü görüp elindeki ürünü gerçek fiyatından satabilme imkânı sağlar. Ülke açısından ise önümüzdeki seneyi planlayıp ithalata bağımlılığı azaltacağı gibi ihracat kapılarını da aralar.
Bu sebeple benim çiftçilerimize tavsiyem, ihtiyacınız doğrultusunda satışınızı yapın, satmadığınız ürünü lisanslı depoya koyun, elektronik ürün senedinizi alın ve bu senet üzerinden ticaretinizi yapın. Unutmayın ki sizin ürününüzün değerinin oluşmasında, yine sizin davranışlarınız etkin rol oynayacaktır.
Önümüzdeki günlerde kutlayacağımız Kurban Bayramı’nızı tebrik eder, sağlıkla nice bayramlar dilerim.
